Terör bölgesinden gelen asker mektubu:

“Kazan kaynama noktasında”

“Katırların altına saklanan gerçekler” dizisine devam ediyorum. Sınırlarımızda “masum kaçakçılık faaliyetleri” olarak tezgâhlanan kirli oyunlara uyanın, Uludere üzerinden kaşınacak tezgâhlara hazırlıklı olun diye!.. Sonra 8 Haziran sabahı kalkıp “yahu bu AKP, HDP/PKK ile seçim dönemi kanlı bıçaklı kavga ediyordu. Şimdi ne oldu da yine kanka oluverdiler” demeyin diye!..

YENİÇAĞ’a gelen çok çarpıcı Mehmetçik mektubunu sizlere ulaştırmıştık. Yeni bir mektup geldi elime; yine hudut bölgesinde vefakârca görev yapan ismi ve rütbesi bende saklı kalacak kahraman bir askerimizden. Ulaştığımız son çarpıcı fotoğraflarla birlikte mektuba yer veriyorum;

“Sayın TAKAN,

Bizim istediğimiz sadece doğruları yazmanız. Buradaki doğrulara maalesef çoğu basın kayıtsız kalıyor. Biz askeriz, ağlamayız, figan etmeyiz, basını çağırıp şov yapmayız. Biz, kanunlar çerçevesinde bize verilen görevleri layıkıyla yerine getirmeye çalışırız. İnşallah sizin gibi vatan ve millet duyarlı basın mensuplarımızın sayısı artar da halk gerçekleri bütün çıplaklığıyla görür ve anlar. Halkı geçtik, yetkili yerdekiler burada oynanan büyük oyunu nasıl görmezler?

Kazandaki su yavaş yavaş ısıtılıyor, kaynama noktasına gelince iş işten geçecek. Bizler TSK mensupları olarak bu ısıtılan kazana sürekli soğuk su taşımaya ve kaynamasına engel olmaya çalışıyoruz. Ama ne zamana kadar?..

Nerden başlasam bilemiyorum. Buralarda artık devletin, kanunların ve en önemlisi de askerin itibarsızlaştırılmasından mı yoksa bu duruma Ankara’dan İstanbul’dan duyarsız kalınmasından mı? Bizler vatan aşkıyla, vatan sevdasıyla yetiştirildik. Babalarımızın, dedelerimizin askerlik anılarını dinlemek küçüklüğümün vazgeçilmeziydi. Vatanın bir karış toprağına can feda etmek bize de nasip olur mu düşüncesiyle heyecanla görev yapıyorum. Saflığıma verin ki herkesin de benim gibi olduğunu düşünüyordum. Ta ki basında çıkan ve bizi kanunlarda yazan ve görevimiz olan konulardan dolayı suçlu ilan eden haberlere kadar.

“Hudut Namustur” anlayışı içerisinde 2 yıldır hudut hattında, kanunların bana vermiş olduğu görev ve sorumlulukları yerine getirmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Arkadaşlarımla birlikte gece gündüz, yaz kış demeden hudut hattında kuş uçurtmamaya çalışıyoruz. Hem vatan toprağını düşmana/teröriste karşı koruyor, gözümüzü huduttan/sorumluluk bölgemizden ayırmıyoruz, hem de kaçakçılara engel oluyoruz. Milletimizden aldığımız güçle dimdik ayakta duruyoruz. Nöbetimizi tutarken tüm halkımızın bu sayede rahat uyuduğunu, bize güvendiğini düşünerek gözümüzü kırpmıyoruz. Bu görevi yaparken, vatan borcu öderken tüm milletimizin desteğinin, duasının bizimle olduğunu biliyoruz.

Her nöbete giderken Behçet Kemal Çağlar’ın şiirini hatırlıyoruz.

Yüreğin pırıl pırıl gün gibi meydandadır,

Kulağın kumandanda, gözlerin düşmandadır,

Ordular kımıldar, an olur bir sözünden,

Bir millet bakmaktadır, senin bir çift gözünden.

Bizler, teröristlerle iş birliği yapan ve hududu yasa dışı yollarla geçen kaçakçı/teröristleri yakalamak için sırtımızda çelik yelek, başımızda çelik başlık, elimizde mayın dedektörü, var gücümüzle dağlık arazide koşuyoruz. Her adım atışımızda acaba kalleş teröristin döşediği bir mayına/el yapımı patlayıcıya denk gelir miyiz, diye istemeden düşünüyoruz. Geçen yıl bir arkadaşımız kaçakçının peşinden koşarken bu patlayıcılardan birine bastı ve bir ayağı bilek hizasından ampute oldu.

Kaçakçılar ise yasa dışı yollardan zengin olup lüks arabalarda sefa sürüyorlar. Ne yazık ki burada yaşananlar, Mehmetçiğin yaptığı fedakârlıklar Ankara’dan, İstanbul’dan bakınca görünmüyor. Sesi çok çıkanın haklı olduğu algılanıyor. Bu bölgede kaçakçılık yapanlar mağdur rolü oynuyorlar.

Halka sorulduğunda ” Kaçakçılığımızın kimseye zararı yok. 1 kilo çayla, 1 kilo şeker getiriyoruz “ diyor. Ancak bugüne kadar sınır bölgesinde yakalanmış ne bir kilo çay, ne bir kilo şeker ne de bir kilo pirinç var. Benim bulunduğum süre içerisinde sadece sigara ve mazot özel bazı dönemlerde de silah ve mühimmat yakalandı. Madem geçim sıkıntısı nerede yakalanan çay, şeker, pirinç…

Eldeki verilere göre sadece 2015 yılının ilk üç aylık döneminde Şırnak sınırında yakalanan sigara paketi sayısı iki buçuk milyon paket, şehir içerisinde polislerin yakaladığı üç buçuk milyon. Yani toplam altı milyon paket (Sadece sigaraların maliyeti yaklaşık 7 milyon TL, elde edilen kâr ise 20 milyon TL. civarındadır.) Bu sigaralar normal sigaralara oranla kalitesiz olduğu için hem insanları zehirliyor, hem de vergiye tabi olmadığı için devlet gelirlerine zarar veriyor. Ayrıca buradaki kaçakçılıktan bölücü terör örgütü besleniyor, Her geçen katır başına pay alıyor…”

Şimdi “fukaralık” edebiyatı yapılan “sınır ticareti” bölgesinden iki fotoğraf verelim;

1-015
Ortasu – ULUDERE

2-011
Güzyazı – ULUDERE

—- Resimlerde görülen, Sıfır Mercedes ler, Sıfır Passat lar, bir evde bulunan spor otomobillerin sayısı kaçakçıların ne denli mağdur durumda olduklarını belli ediyor zaten ! —-

Yarın, mektuba, Mehmetçiğin görev yaparken linç edilmekten nasıl kurtulduğu bölümü ile devam edeceğim. Yine kaçakçıların lüks yaşam fotoğraflarıyla…

Alıntı: Ahmet TAKAN
.
.
.


.
.
.
.
.
.